Lepidolite isminin kökeni, Yunan dilindeki "lepidos" (pul) ve "lithos" (taş) kelimelerinden gelmektedir ve taşın katmanlı, mika benzeri yapısını yansıtmaktadır.
 
Yüksek lityum içeriğiyle bilinen bu taşın eski uygarlıklara kadar uzanan bir geçmişi vardır.
Bu uygarlıklar Lepidoliti sakinleştirici özellikleri ve denge ile uyum sağlama kabiliyeti için kullanmışlardır.
 
Rivayete göre Lepidolit ilk olarak Dünya’nın enerjilerine ve kristallere derin bir bağlılığı olan ileri bir medeniyet olan Atlantisliler tarafından keşfedilmiştir.
Atlantisliler Lepidolit şifa uygulamalarında birincil araç olarak kullanmış, zihni ve ruhu sakinleştirmek için taşın yatıştırıcı titreşimlerinden faydalanmışlardır.
 
Bu taşın insanlığın ruhsal evrimi ve duygusal iyileşmesine yardımcı olmak amacıyla göksel varlıklar tarafından hediye edildiğine inanılmaktadır.
 
Lepidolit genellikle "Geçiş Taşı" olarak adlandırılır ve içinde barındırdığı dönüşüm gücünü simgeler.
Kalp ve taç çakralarıyla bağlantılı olduğu söylenir ve duygusal ile ruhsal alemler arasında bir köprü görevi görür.
 
UygulayıcılarLepidolitin yüksek boyutlardan gelen enerjileri yönlendirdiğine, onunla çalışanlara huzur ve netlik getirdiğine inanırlar.
Kozmosla olan bu bağlantı Lepidolit Özünü uyumlama ve şifa için güçlü bir araç haline getirir.
 
Lepidolit’in sakinleştirici enerjisi günümüzün hızlı tempolu dünyasında stresi ve kaygıyı azaltmaya, iç huzuru teşvik etmeye yardımcı olması açısından kritik bir rol oynuyor.